Mart 2020’den bu yana bir bilimkurgu senaryosunun gerçeğe dönüştüğü, pek çok insanın hep filmlerde izlediği, bir gün gerçekleşeceği hiç umulmayan bu zamanda, yeni dalgalarıyla dünyayı saran salgın, sağlık sektöründen sonra en büyük darbeyi eğitim ve sanata vurdu.
Dünya genelinde, özellikle öğretmenlerin ve eğitim kurumlarının hazırlıksız yakalandığı bu “geçiş sürecinde” öğrenciler kendilerini bir anda neredeyse tam zamanlı bir sanal alem içerisinde buldular. Gerçekle temas edilmeyen; hislerin, düşüncelerin ve enerjinin asgari düzeyde paylaşıldığı; kokunun, ışığın, sesin, havanın ve atmosferin, dolayısıyla tüm bunlar aracılığıyla, ortamda bulunanların yarattığı akışın aktarılamadığı bir alemde, hayata hazırlanan öğrencilerden söz ediyoruz…
Okul öncesi dönemde oyun gruplarına, parklara gidemeyen çocuklar içinse durum daha da vahim. Çünkü nöron gelişiminin en önemli safhasında duygusal, sosyal, bilişsel, kinestetik, duyusal ve benzeri pek çok uyarandan mahrum kalan çocukların, birbirleriyle oynayarak, birbirlerinden öğrenerek, oyun kurarak; hayal gücünün, karakter ve kişilik oluşumunun temeli olan; özgüvenin, duyarlılığın geliştiği; tüm geleceklerini şekillendirecek en kıymetli zaman dilimi heba oluyor.
Öğretmenler henüz tamamen işsiz kalmasa da kısıtlamalardan dolayı kapanmak zorunda kalan pek çok özel okul ve kursta çalışanlar işlerinden oldu. Bununla birlikte, bu durumu kendisi için fırsata çeviren, hiçbir denetime tabi olmadan, uygun tabiriyle “merdiven altı” olarak sürdürülen iş mantığıyla internet bağlantısı ve bir “akıllı” cihaz sahibi olan herkes her konuda eğitim verir oldu. Özellikle müzik eğitiminde kalite ve nitelik çıtasının hâlihazırda toplumun çoğunluğu için düşük olduğu ve herkesin evinin konforunda “yeni normali” normalleştirerek talep ettiği bu uzaktan eğitimler, kısıtlamalar ve yasaklarla sarsılan; maaş, vergi ve sigorta ödeyen ve benzeri pek çok zorlukla mücadele eden resmi kurumları; Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı sanat eğitimi kurumlarını tehdit ediyor.
Dünya genelinde orkestraların konserlerini bir bir iptal etmesiyle, bundan başka gelir kaynağı olmayan sahne sanatçıları, salgın sürecinde işsizlik oranının en yüksek olduğu meslek grupları arasında gösteriliyor.
İngiltere’de müzisyenlerin bağlı bulunduğu bir ajans olan Encore şirketinin baş yöneticisi James McAulay’in Ağustos ayında yaptığı açıklamaya göre, salgının müzisyenler üzerindeki etkisini ölçmek amacıyla 568 müzisyenle yapılan anket çalışmasının sonucunda, yüzde 64 oranında müzisyenin mesleğini bırakmayı düşündüğü rapor edildi.
Tüm bunlar ne anlama geliyor? Dünya genelinde, son 20 yıldır dalga dalga gelen ekonomik krizler nedeniyle, başta özel sektör devlerinin sponsorluklarını yavaş yavaş geri çekmesiyle, devletlerin ise teşvik planlarında geri plana atmasıyla sanatın ve sanatçının aldığı bu sonuncu ağır darbe, küresel boyutta fikir, bilgi ve ilham yoksunluğu anlamına geliyor olabilir mi?
Başta müzik olmak üzere, bizi bir araya getiren, duygu bütünlüğü yaratarak insanları birleştiren, sinerji yaratan, özü gereği özgür olan sanattan kopuş demek, her şeyin sıfırdan inşa edileceği yeni dünya düzeninde, dijital çağın dijital kölelerine dönüşmek demektir. Tıpkı Orta Çağ’da olduğu gibi, insanlığın cehennem ateşinde yanma korkusuyla özgürlüklerinin kısıtlandığı, hakikatin değil dogmaların öğretildiği okullarda insanların daha da cahilleştirildiği, yasaklar ve yaptırımlarla duygu ve düşüncelerine prangaların vurulduğu ve belirli normlar dışında müziğin ve sanatın diğer dallarının kısıtlanarak insanların fikirsizleştirilidiği tarih, bu sefer korku faktörü olarak bir virüsle tekerrür ediyor. Her seferinde bir vesileyle farkındalık kazanan ve savaşarak özgürlüğünü elde eden insanoğluna, bu sefer savaşamayacağı bir düşman gösterilerek, insanlık korku odaklı yeni bir karanlık çağa mı sürükleniyor? Tarih boyunca özgürlük uğruna verilen mücadelelerle bir devri kapatıp, başka bir devri açan insanlığın özgürlüğü nasıl ve neden bir şekilde yeniden kısıtlanıyor?
Bugün gelinen nokta insanın kendi özgürlüklerinin sonucudur bir yerde. Hepimizin tercihlerimizle, birkaç metrekare büyük olsun diye kendi bahçemizden kestiğimiz ağaçlarla tabiatı katletmeye devam ettiğimiz; duyarsız kaldığımız olaylara, hatta kimi zaman bir meslektaşımızın düşüşünden haz duyma noktasına varan zavallı duygularla, üstün özelliklerimizle; kendimizi toplumdan, toplumu birbirinden ayrıştırdığımız benliğimizle ektiğimizi biçtiğimizin bir neticesidir.
The Economist dergisinin çok konuşulan kapağında yer alan sembollerin işaret ettiği gelecek vizyonunda görüldüğü gibi, salgın insanoğlunu yine bir devrin kapanacağı ve başka bir devrin başlayacağı bir dönüm noktasına getirdi. Ve her zaman olduğu gibi, insanoğlunun bir seçim yapma şansı var. Farkında olanlar için şu anda yaşananlara engel olamasak da, özgürlüğümüz kısıtlanmış olsa da, amaçlarımızı ve hayallerimiz gerçekleştiremiyor olsak da, tıpkı suyun bir engelle karşılaştığında akmak için başka bir yol bulması gibi uyum içerisinde akmaya devam edebiliriz. Ezbere yaşamayı bırakıp, kaybettiğimiz farkındalığımızı geri kazanmak bizim elimizde.
Farkında olanlar için müzik hep vardır. Müzik özden gelir. Öz içimizdedir. Sesi müziğe çeviren kalptir. Notalar sadece kodlardır. Müzik özünde içgüdüseldir. Müzik ilkin notalarla değil, kalple hissedilir. İyi bir müzik öğretmeni, müziğin, her bireyin kendi kalbinden nasıl doğabileceğinin yolunu gösterebilmelidir. Ancak bu sayede kaynağı özünde olan, tıpkı rüzgarın esişi, suyun akışı gibi doğal ve kendiliğinden olanın tarifsiz ve büyüleyici estetiği ortaya çıkabilir ve böylece aklımız ve ruhumuz hep özgür kalabilir.