Müziğin ve müzik eğitiminin, popüler kültürün bir aracı hâline getirilmiş olmasına gösterilebilecek en güzel örneklerden biri, tüm dünyayı saran envaiçeşit müzik idolü yaratma yarışmalarıdır. Bu yarışmalara hazırlık amacıyla açılan eğitim kurumları, yurt dışında bir ülkede üniversiteye girebilmek amacıyla talep edilen müzik sertifika programları, ebeveynlerin gururlarını tatmin etme aracına dönüşen müzik eğitimi, popüler kültürün potasında metalaşan müzik eğitimine dair örneklerdir.
Hâliyle müzisyen de hem halkın basite indirgenmiş tercihleri hem de müzisyenin yularını ele geçiren, değerini göz ardı ederek, şahsi çıkarları, kişisel tercihleri ya da kimin ön planda tutulup kimin geri planda bırakılması gerektiğine takipçi sayısına göre karar veren müzik yapımcıları, menajerler, direktörler topluluğu tarafından bu süreçten nasibini almıştır. Bir ömür mesleğine emek veren sanatçının kaderi, icrası ve üretiminden ziyade, ne kadar iyi şov yaptığına, hangi ideolojiye, hangi siyasi görüşe sahip olduğuna ve takipçi sayısına kalmıştır.
Ülkemizde özel okullarda ve kurumlarda verilen müzik eğitimine baktığımızda, müziğin bir yarış, bir üstünlük aracı hâline dönüşmüş olduğunu gözlemleyebiliriz. Müzik eğitimi, özel okullarda öğrenim gören öğrencilerin velilerinin ve okulların kendi aralarındaki rekabetin aracı olarak görülürken, devlet konservatuvarlarında da öğretmenlerin ve öğrencilerin birbirleriyle yarışma aracına dönüştü.
Özel okullarda verilen müzik eğitimi artık yalnızca klasik Batı müziği ve enstrümanlarının öğretilmesi amacıyla hazırlanmış bir müfredattan ibaret olup, ana amaç sene sonu konserinde herkesin sahnede boy göstermesini sağlayıp, velileri memnun etmektir.
Oysa uluslararası platformlarda bir kültür mozaiği olarak tanımlanan ülkemizin önce tarihiyle yüzleşip, sonra bu sanat eserlerini gömüldükleri yerden çıkararak, Batı’yı taklit etme çabası yerine, gizli kalmış bu değerlerden faydalanarak, bu coğrafyaya ait olan kültürden nadide ve özgün bir müfredat yapabilme ve yeni nesillere sunulabilme imkânı varken, bu coğrafyaya ait olan çoğu eser inkâr edilip, Batı’yı taklit etme yoluna gidiliyor.
Okul müsamerelerinde ya da sene sonu gösterilerinde sahnede bir tanıdığının çocuğunu gören ebeveynler çoğunlukla kendi çocuklarının bundan mahrum kalmaması için, hemen bu eğitimi almasını sağlayacak kurumlara başvuruda bulunurlar. Bir kuruma başvuruda bulunan ebeveynler genellikle şunları ifade ederler:“Biz çocuğumuzun mutlu olmasını istiyoruz. Bir sanat dalıyla ilgilensin istiyoruz. Boş vakitlerinde uğraşacak faydalı bir şeyi olsun istiyoruz. Piyano dersi alsın istiyoruz ama eve bir piyano almak gerekecek mi? Evde piyano koyacak yerimiz yok.” Aslında veliler müzik ve bir enstrüman çalabilmenin nasıl bir süreç gerektirdiğine dair hemen hemen hiç bilgileri olmadan, bir başkası yapıyor diye hissettikleri özenti duygusuyla müzik eğitimi talep ediyorlar.
Böylece müzik ve müzik eğitimi hakkında yeterince bilinçli olmayan öğrenci ve ebeveynlerin tüm taleplerini karşılamak üzere kurslar açılır. Gün geçtikte sayısı artan bu kurslarda müzik eğitimi toplumdan her kesimin bütçesine uygun olacak şekilde yapılandırılır. “Bu iş en iyi konservatuvarda öğrenilir” diyenler için konservatuvara hazırlık kursları, “Müzisyen olmasın, sadece bir enstrüman çalsın” diyenler için üç kişilik piyano dersi ve 15 kişilik gitar sınıfı gibi ders yapma şekilleri ortaya çıkar. Neredeyse artık her semtte açılan bu kurslar çoğunlukla sanatla ilgisi olmayan insanlar veya iş adamları tarafından kurulur ve işletilir. Eğitim verme amacıyla açılan bu kurumlarda enstrüman, kitap ve hediyelik müzikal eşyalar da satılır. Hatta bir müzik enstrümanı çalmayı öğrenmek amacıyla başvuruda bulunan veli ya da öğrenci, satın alma gücüne göre, enstrüman konusunda yönlendirilir. Bu kurumlarda müzik eğitimi vermek üzere başvuruda bulunan müzik öğretmeninin başlıca kaygısı ise müziği öğretmekten ziyade, geçimini sağlayacağı imkânlara kavuşma kaygısıdır. Böylece müzik, müzik eğitimi ve bir enstrümanı öğrenmenin asıl gerekleri ve manası, bu eğitime başvuran öğrenci ve ebeveynlere izah edilmeden, aynı bilinçsizlikle sürüp gider.
Müzik eğitimi, çoğunluğun nezdinde artık bir hobi aracına dönüşmüştür. Mutlu olmak suretiyle yapılır, sıkıntı duyulması ya da bıkılması hâlinde hemen bırakılır. Evde özel ders alıyorsa, öğretmenin günün o saatini sadece o öğrenciye tahsis etmiş olduğu ve ona göre zamanını planladığı hiç hesaba katılmaz ve bir telefonla yeniden ilgi duyana kadar artık eğitim almak istemediği iletilir. Eğer müzik eğitimi bir kurumda alınıyorsa, senenin başında imzalanmış olan sözleşme ve yaptırımları her iki taraf tarafından yok sayılır ve memnuniyetle ilişki sonlanır. Oysa bir enstrüman çalma amacıyla müzik eğitimi, aslında toplumumuzun hobiden anladığı şekilde yapılamaz. Müzik eğitimi disiplin gerektirir ve durmak, geriye gitmek demektir. Ne var ki bu hakikat popüler kültürün etkisinde olan toplum tarafından anlaşılamamaktadır. Bu yüzden toplumumuz yeni ve özgün değerlerini üretemeyip, yeni gibi gözüken ama aslında birbirinin aynı olan çok fazla sayıda popüler kültür ürününü üretir durur.
Bunun dışında bir de Batılılaşma etkisinde, özel okul ve kurumlarda “Uluslararası Sertifika ve Diploma” başlığı altında sunulan müzik eğitimi vardır. Burada ise müzik eğitimi uluslararası geçerliliği olan bir belgeyi ibraz etmek amacıyla verilir ve alınır. Özellikle Amerika’da bir üniversiteye kabul edilmekte belirleyici rol oynayan bu belgeler, gelecekteki ideal yaşam standartlarına ulaşmanın aracı olarak görülür. Panolardaki afişlerde yer alan, isimleri okunan, tebrikler alan, övülen bu öğrenciler, bir diğerini özendirir. Hatta içinde bulunulan sistem kişiyi bu furyaya katılmaya zorlar. Böylece müzik eğitiminin fayda sağlayan yönü pazarlanarak bir metaya dönüşmüş olur.
Hakiki değeriyle müzik ve müzisyen insanoğlu için su kadar elzemdir. Toplumu dönüştüren, iyileştiren, parlak zekaları yetiştiren, pek çok yönüyle bilim adamlarını hayrete düşüren, henüz sırrına vâkıf olunamayan müziği boşa harcamayalım…