Nöromüzikoloji, bilimsel metodoloji ve tekniklere dayalı bir araştırma alanı olsa da aslında kökleri, müziğin zihin ve vücut üzerinde tedavi edici bir etkiye sahip olduğuna inanan birçok eski toplumun geleneksel kültürel inançlarına dayanır.
Bu geleneksel kavramın modern analitik araçlarla araştırılması, nöromüzikoloji alanının gelişmesine yol açtı ve araştırmacılar, davranış problemlerini tedavi etme ve sosyal öğrenmeyi kolaylaştırma girişimlerine müzik terapiyi dahil ettiler. Beyin fonksiyonlarını araştırma yöntemlerindeki teknolojik gelişmeler sayesinde, müziğin biyomedikal uygulamalar için nasıl bir temel oluşturabileceğini daha iyi anlamak mümkün oldu. Örneğin, araştırmalar müziğin beyindeki karmaşık bilişsel, duyuşsal ve duyusal-motor süreçleri uyarabildiğini gösteriyor. Nöromüzikoloji çalışmalarıyla motor fonksiyon, davranış, otizm, dikkat ve hafıza, konuşma ve ağrı yönetimindeki eksiklikleri tedavi etme girişimlerindeki etkisine dair değerli bulgulara rastlanıldı.
University College London, Nöroloji Enstitüsü’nden Michael Trimble ve New York Columbia University Epidemilogy Bölümünden Dale Hesdorffer’in BJPsych’te yayınlanan makalesine göre, müzik belirli beyin devrelerine erişebiliyor ve bunları uyarabiliyor. Bu bağlamda, müziğin potansiyel bir terapi yöntemi olmasının yanı sıra, nöromüzikoloji araştırmaları sayesinde, insan beyni ve insanın kökeni hakkında daha fazla bilgi edinilebilir.
Nitekim müzikal yaratıcılık ve psikopatoloji - akıl ve ruh sağlığı arasında da bir ilişki olduğu tespit edilmiştir ve bu bulgu, bizi insanlığın ilk evrelerinde yoğun duygusal deneyimleri ifade etmeye yetmeyen sınırlı dil yerine, müziğin kullanıldığı döneme götürebilir.
Filozof Susanne Langer’a göre müzik kelimelerden önce vardı ve Langer’ın kendi ifadesiyle, “Kelimelerin belirsiz olduğu yerde müzik açığa çıkar ve çağrışımsal anlambilimin en gelişmiş türü müziktir.”
Trimble ve Hesdorffer’in makalesine göre müzik evrimsel gelişimimize yerleşmiş olan duygularda ve harekette belirgin değişikliklere yol açar ve yönlendirir. Bu anatomik çağrışımlar bize, müziğin beyni uyarmanın bir yolu olarak görülmesi gerektiğini anlatıyor. Müziğin sosyal öğrenmeyi ve duygusal refahı kolaylaştırmadaki kültürel rolünün yanı sıra inme, Parkinson, serebral palsi ve travmatik beyin hasarı olan hastalarda hareketin iyileşmesini aktif olarak kolaylaştırabildiği belirtiliyor. Alzheimer gibi hafıza bozukluğu olan insanlar üzerinde yapılan araştırmalarda, müzik yoluyla oluşturulan nöronal hafıza izlerinin daha dirençli olduğu görülüyor.
Kanıtlar, müziğin uyanık ve uyku durumundaki epilepsili çocuklarda nöbet sıklığını azaltabileceğini, elektroensefalografik artış sıklığını azaltabileceğini gösteriyor.